Hayatın Anlamına Yolculuk 1 – Butimar Kuşu

İnce suratı, keskin ütülü bol pantolonu ve biraz önceki yağmurdan ıslanmış gri pardösüsü ile çelimsiz bir adam Paris’te Championnet Caddesini telaşla geçerek köşedeki tanıdık binanın ikinci kat merdivenlerini hızlıca çıktı. Karşısındaki eski daire kapı zilini üst üste çaldı. Sonra hiç beklemeden zayıf omzu ile kapıya yüklendi. Yoğun bir gaz kokusuyla birlikte kapı açıldı. Dairenin kapı […]

Üç Sonbahar

1965 Eylül’ünde Erzurum Tren Garına elinde bir bavul ve battaniyeye sarılmış  döşekle bir genç kız indi. Yakası eprimiş gri mantosunu eliyle ütülüyormuş gibi yaparak düzeltti.  Güneş henüz doğmamıştı. Sabahın soğuk havasını içine çekti. “Hadi bakalım !” dedi kendi kendine. “Hadi İoanna !” İoanna, 4 Ekim 1936’da İstanbul’da doğdu. İlkokula başladığında, eczacı olan babası asker olarak

Ne Tadı Var Bu Dünyanın

Otobüsümüz Dokuz Dolamaç’ ı homurdanarak indi. Güneş doğmamış fakat etraf aydınlanmaya başlamıştı. Eskilerin bahri şafak başlangıcı dedikleri anlardaydık. Güneş doğmamıştır ama etraf aydınlanmaya başlamıştır, birazdan güneşin doğacağını bilirsiniz. Gece boyu yağan kar farlarımızın önünden uçuşuyor ve oyunlar yaparak tarlalara savruluyordu. Şoför bir plak koydu- ben onun hemen yanındaydım- kısık ve cızırtıyla bir parça çalmaya başladı.

Boşu Boşuna

“…Gelip size Zamandan söz ederler Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden…” * 1989 Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü ve Yabancı Dilde En İyi Film Oscarı’nı da alan, İtalyan yönetmen Giuseppe Tornatore’ nin senaryosunu da yazarak yönettiği 1988 yapımı Nuovo Cinema Paradiso ( Cennet Sineması )  filmi, artık kendisi de ünlü

“Solgun bir gül oluyor dokununca…”

Bir sergi Kentler yenileşir ve gelişirken ne yazık ki mimari devamlılığını- bütünlüğünü- kaybediyor, bir yandan da mahalle kültür ve yaşamına ait izler yok ediliyor. Kentlerin ruhu gibi bellekleri de uçup gidiyor. Mahallemizde yapılan sağlam ve heybetli yeni apartmanları bu duygularla seyrederek Caddebostan Kültür Merkezi’ ne (CKM) gittim. “Yeldeğirmeni’nden Kent Öyküleri” karma sergisi vardı. Çeşitli disiplinlerden

Dün gece bir rüya gördüm…

“Dün gece bir rüya gördüm. Size anlatamam – yüreğim fazla dayanmaz, biliyorum… içime atsam, olmuyor…dilime vuruyor… anadilimde anlatmak istiyorum, unutmayı ve unutulmayı, çünkü Ubıhçaydı” Ubıh dilinin hem alfabesini, hem dil yapısını hem de kullanılan kelimeleri tam anlamı ile bilen ve konuşabilen son kişiydi. Vasiyeti üzerine mezar taşına şöyle yazılmıştır; “Bu Tevfik Esenç’ in mezarıdır, o

Entelektüel Sürgün, Marjinal, Yabancı

“Entelektüel Sürgün, Marjinal, Yabancı ” ( Ayrıntı Yayınları) ; “Entelektüelin bir görevi de insan düşüncesini ve insanlar arası iletişimi kıskacı altına alan klişeleri ve indirgeyici kategorileri kırmaktır.” Entelektüel bireyin hangi partiye yakınlık duyarsa duysun, hangi ülkeden gelirse gelsin ve kendini aslen neye bağlı hissederse hissetsin, insanların çektiği acılar ve yaşadığı baskılar konusunda belli doğruluk standartlarından

Bisikletle kültür

Bakalım bu haftaki Bisikletle Kültür Turu etkinliğimizde neler olmuş. Bugünkü durağımız Caddebostan Kültür Merkezi (CKM). Önce Atölye Biz sanatçılarının Karma Çini Sergisi’ ni gezdik. Çini yapım aşamaları, hazırılıklar, taslaklar, çizimler ve uygulamalar hakkında bilgiler aldık. Yoğunluklu olarak “Deniz” temasının işlendiği sergide birbirinden güzel çini eserler vardı. Büyük bir emek, dikkat, sabır ve yetenek isteyen bu

En azından sonuna kadar yürümedi

Japon yazar Haruki Murakami’ nin “Yaban Koyununun İzinde” sini okudum. Sonsuz bir tad verdi diyebilirim. Gittikçe kendinden uzaklaşan ve uzaklaştıkça kendine yaklaşan, o gerçeklik ve kurgu akışında kendini seyreden insanın romanı. Herkes her türlü anlam yükleyebilir okuduklarına. Bana bu duyguyu verdi. Ama “yalnız bir insanın melankolisi” değil anlatılan. Yalın bir kurgu ve can acıtan bir

2500 yıl önce

Günümüzden 2500 yıl önce (M.Ö 469- M.Ö 399) yaşamış olan ve kimilerince felsefenin ilk şehidi sayılan Sokrates’ın, öğrencisi Platon (Eflatun) tarafından şiirsel ve ironik bir anlatımla kaleme alınan “Savunma”sı hem çok sarsıcı hem de her daim günceldir. “Sokrates’in Savunması”na internet açık kaynaklarından kolaylıkla ulaşıp okuyabilirsiniz. Demokratlar ve aristokratların çekişme ve savaşında demokratlar galip gelmiş ve

Oğluma “ ÖĞÜT” denemesi.

Ağacın akıllısı Suyunu gökten alır Cahile akıl sorma Kendini alim sanır… Bir başak dolu ise Öne eğiktir başı Namertten borç isteme Cüzdanı cepte taşı Böbürlenme alttan al Dervişçe çıksın sesin Görgüsüzle eylenme Kibir kokar nefesin Yiğitlik bir tavırdır Gardını erdemle al Egoların doygunsa O zaman meydana sal. Kıskanma hiç rahat ol Ondan iyisi vardır Paylaşmayı

1946 Genel Seçimleri

1946 yılında Türkiye’de tek partili dönem sona erdi ve Demokrat Parti adında yeni bir parti kuruldu. Kurucuları; Celal Bayar (Gözlüklü Celal), Adnan Menderes, Re k Koraltan, Fuat Köprülü ve adlarını hatırlayamadığım başka ünlü kişilerdi. Parti tam milletin sıkıntılı zamanında kuruldu. Bilhassa köylüler çok zor durumdaydı. Yokluk, pahalılık ve karaborsa almış yürümüştü. Parti Başkanı Celal Bayar, Atatürk

Kabaktepe – Sarıçiçek

                                                                                                        Yıl 1978 idi. Tufanbeyli

Ağabeyim Abidin’in Kayapınar Köyünden Evlenmesi

Diğer anılarımda da yazdığım gibi biz bir babadan dört erkek ve dört kız olmak üzere sekiz kardeştik. Küçük annemizden Abidin, Kazım, Zülfiye vardı. Babamız hayatta iken çiftçilik yapardı. Yıllık bir tutma(işçi) tutardı. Hasat zamanı da üç aylığına iki tane tutma tutardı. Kardeşim Hayri ile ben ilkokulda, köyümüzün okulu olmadığı için köyümüze 20 kilometre uzaklıkta bulunan

Hey Gidi Gençlik

1945 yılıydı. Bizim köyümüzün kuzeyinde bulunan takriben köyümüze beş kilometre mesafede olan Karakoyunlu Köyünde ablam Pakize vardı. Ablamın kayın biraderi Zezey (Fevzi) ablamı çocukları ile birlikte kağnıyla bize getirdi. Mevsim son bahardı. Öküzleri gündüz dışarıya bıraktık. Vakit akşam oldu öküzler gelmedi. Köyün etrafını, her tarafı gezdik öküzleri bulamadık. Rahmetli Fevzi çok mal canlısıydı. Hemen telaşlandı.

Köy Enstitüsüne Başvuruyorum.

Şimdi işimiz tamam dedik ve hemen Pazarören yoluna düştük, geldik Enstitü Müdürlüğüne; Müdür Bey yardımcısına “Bunu bir imtihan et” dedi. Müdür yardımcısı bana bir dergi okuttu, başka da matematikten bir şeyler yaptırdı. Müdür Bey’in yanına gittik. Ağabeyim de Müdür Bey’in yanında oturuyordu. Müdür yardımcısı: “Çok iyi” dedi. Müdür Bey “O halde şimdi alırsak eğitim yok.

Okuma Sevdam

Babamın ölümünden bir yıl sonra, büyük ağabeyim Kadir terhis oldu geldi. Kendimizi biraz toparlamaya çalışırken, tekrar ihtiyat askerliğine çağırdılar, bir sene de ihtiyat askerliği yaptı geldi. Bende bir okuma aşkı var ki gözüm başka bir şey görmüyor. Falan, falan kıza aşık. Falan kız falan gence aşık derler. Fakat benim hiç umurumda değil, illaki okuyacağım. Ben

Şiir Tamir Atölyesi

Sahilde yürüyordum bugün, hava da kararmıştı. İnsanlar evlerine dönüyorlardı. Bir bankta genç kız hem bağırarak ağlıyor hem de telefonla konuşuyordu. -Lütfen dön ve beni al buradan tamam mı? … -Ordayım işte, bıraktığın yerde salak ! Lütfen dön geri!.. Deniz durgundu ama serin bir esinti vardı. Havalı tüfekle denizdeki balonlara birkaç atış yaptım. Genç bir çocuk

Oğuz Atay’ı Anarken

Oğuz Atay’ ı okuduğumda , özellikle ‘Günlük’’ ünden sonra şöyle düşündüm. Aydın; bilen değil kaygı duyandır. Günlük tuttuğu defterine şöyle yazıyor Atay ; “…”…Bir de insana karşı katılığımız, inafsızca yalnız bırakışımız var ki, gör ünüşteki sıcaklık ve laubalilikten sonra daha da yıkıcı oluyor bu bükülmezlik. Gene de sürekli bir kötülük de ğil ; bu bakımdan

Gümüş

Dört Köpekten Birincisi – Gümüş

Ona neden Gümüş diyorlardı, bilmiyorum. Aslında altın renkli tüyleri vardı. Epeyce iriydi. Hele benim çocuk halime göre nerdeyse boyum kadardı. Amcamların köpeğiydi. Ben yazları tatile gittiğimde, önce o karşılardı beni kapıda. Bacaklarımı koklar, kuyruğunu sallar, yanımdan ayrılmazdı. Ben de biraz da korkarak onun altın sarısı tüylerini okşardım. Onu okşarken gözlerimin içine bakardı. Yaltaklanmaz ama bu

Tokat’tan Bir Kız Sevmek

”Göklerde kartal gibiydim, Kanatlarımdan vuruldum, Mor çiçekli dal gibiydim, Seher vaktinde kırıldım’’ Mektup böyle başlıyordu. Zarfın içinde ayrıca ince iki kartondan yapılmış çark şeklinde bir şey vardı. Kartonu biraz çevirdiğinizde benim ismim ve rütbem çıkıyordu. Yarım tur daha çevirirseniz isim kayboluyor ve çark bir çiçek oluyordu. Mektup Anadolu’nun bir hapishanesinden; Nusret K. dan geliyordu. 1980

İtirazım Var !

…Elmalı Sokağında annesiyle beraber oturduğunu daha önceki bir konuşmamızda öğrendiğim Doktor Selim bu gün biraz da neşeli olarak ‘’ Günaydın Selim yüzbaşım !’’ dedi. ’’Günaydın ‘’ dedim. Genellikle bu saatlerde sinirli oluyordum. Ama bu doktor , adaşım Selim güven veriyordu bana. Bir ruh doktorundan daha çok mahalleden bir arkadaş, ya da ne bileyim hani sınıflarda

Scroll to Top