Yıl 1978 idi. Tufanbeyli bölgesinde/ mutemet olarakçalışıyordum. Kadir Öksüz adında
bölge şefimiz vardı. Kadir Öksüz iyi kalpli ve çok insancıl bir adamdı. Ben 28 sene dört ay
orman idaresinde çalıştım, çok Bölge Şefi ile çalıştım, hepsi de bana karşı iyilerdi ve hiçbir şeften
onur kırıcı bir söz işitmedim; ama Kadir Öksüz ile Develi Bölgesinde beraber çalıştığım Bölge Şefi
Ahmet Fırat’ ın yerleri ayrıdır. Bu yazımda da Kabaktepe ‘ yi nasıl aştığımızı anlatacağım.
78 Aralık ayının on ikisi idi, kar hafiften yağıyordu. Kadir Öksüz bana: “Sarız ilçesinin
Değirmentaş köyünde bir ihbar var, kar yolları kapatmadan oraya gidip, o işi yapmamız lazım”
dedi. Oraya gitmek üzere jiple hareket ettik. Saat 11 suları köye vardık, işimizi bitirdik. Kadir bey
” Kabaktepe’den aşalım, Kıskaçlı’da da bir kebap yeriz, ana yola çıkarak daha rahat gideriz.”
dedi. Fikri isminde bir şoförümüz vardı, o itiraz etti. “Efendim geldiğimiz yoldan gideriz” dedi.
Kadir bey de ” Hayır benim dediğim yoldan gidilecek” dedi ve böylece yola koyulduk.
Kar hızını artırıyor
Gittikçe kar şiddetini arttırdı, Sarıçiçek mevkiine varınca araba kardan çıkamaz oldu. Biz
arabadan indik ve itmeye başladık, bu arada şoför “Eyvah benzin bitti” dedi. Yedekteki benzini
koydu (o senelerde büyük ölçüde akaryakıt krizi vardı) ama arabayı çalıştıramadı. Aşağıdan
gelen bir taksiyi durdurarak arabayla gelmemeleri konusunda ikazda bulunduk. Onlar da yaya
olarak bize yardıma geldiler, çok uğraştık ama arabayı çalıştıramadık. Ben köye inerek oradan
bir traktör getirmeyi teklif ettim. Köye indim traktör istedim ama traktör bulamadım. Köylülere
” Bakın Kabaktepeliler, ben aşağı köye inersem traktör de bulurum adam da, ama sizin için ayıp
olur, bu araba şahsımın değil orman idaresinin” dedim. Bunun üzerine köylüler ” Evet haklısınız
bu bizim için çok büyük ayıp olur” dediler ve on onbeş kişi ellerine ip alarak hep birlikte
arabanın yanına gittiler, ben köyde kaldım. Köylüler ipi arabaya takıp çekerek köye kadar
indirdiler ama araba yine de çalışmadı.
Arabayı kurtarıyoruz
Bu arada kar sürekli yağıyordu ama hava yumuşadığı için bir yandan da erimeye başladı.
Köylüler bizi Muhtarın evine götürdüler, soba yakıldı, biz ıslanan elbiselerimizi kuruttuk. Bir de
tereyağlı bulgur pilavı yaptılar, onu da yedik. Köyde bir halıcı vardı, onunda bir Dodge arabası
vardı, bizim cipi arabanın arkasına bağladı çektirdi, köyü 100 metre çıktıktan sonra araba çalıştı.
Bizim şoför, tamam gidebilirsin, diyerek halıcının arabasını gönderdi. Yüz metre kadar gittikten
sonra araba tekrar stop etti. Köylüler yine geldi, ip taktılar çekerek arabayı çalıştırdılar. Yola
devam ettik, vakit epey ilerledi. Biz Kıskaçlı’da kebap yemeyi unuttuk, bir an önce evimize
kavuşmayı düşünüyoruz. Kar sulu sepken halinde devamlı yağıyor. Bu durumda Yeşilkent’i
(Yalak) iki kilometre kadar geçtik, giderken araba yine birden bire durdu. Şoför “Eyvah !” dedi ve
direksiyonun üstüne göğsünü dayadı. Şef: “Ne oldu yine?” dedi. Şoför “Benzin bitti” dedi. Ben
” Bu durumda gidemeyiz, araba burada kalsın biz Yeşikent’e gidelim ve sabahı
bekleyelim” dedim?. Şoför “Hayır,ben hiçbir yere gitmem , arabanın içinde kalırım” dedi. Biz
Kadir bey ile boş bidonu aldık, Yeşilkent’e gittik.
Yeşilkent’dekiler şaşkın
Saat gece on bir suları idi. Kahveye girdik, kahvedekiler şaşkın şaşkın bize baktılar ve “Ne bu
karda kışta!” dediler. Çay söylediler. “Çay falan içecek zamanımız yok, bize bir taksi lazım”
dedim. Orada tanıdık bir şoför ayağa kalktı, “Ben varım ağabey, taksiyi ne yapacaksınız!?” dedi.
“Bize bir bidon bezin lazım, onun için petrole gideceğiz” dedim. Şoför “Petrole götürüm ama
orda da benzin bulunacağını sanmıyorum” dedi. Petrole gittik. Petrolcü Hoca da kapıları
kapatıp yatmıştı. Bağıra çağıra petrolcüyü kaldırdık. Bir bidon benzin aldık, arabanın yanına
geldik. Arabanın üstüne üstüne yağan kar erimediği için araba beyazlara bürünmüştü ve şoför
de hala göğsü direksiyona dayalı oturuyordu. Şoför arabadan çıktı, benzini arabanın deposuna
koydu. Taksi şoförüne, arabamız çalışıp, yüz metre gidinceye kadar buradan ayrılmamasını
söyledim. Arabaya bindik araba çalıştı. Bir kilometre gidince cam sileceklerinin ikisi de düştü.
Kar sulu sepken halinde karşıdan vurup cama yapışıyor, şoför yolu göremiyordu. Kadir bey
arabanın camını biraz aşağı indirdi, eline mendil doladı, cama yapışan karları sile sile
Tufanbeyli’ye ulaştık. Evlerimize girdik, sobaları iyice yaktılar. Bolca çayla birlikte Gripin içip
yattık. Sabah pencereden baktım, elektrik direklerinin hepsi eğilip kara gömülmüştü ve ağaç
telefon direklerinin hepsi kırılmıştı. Elektrik ve telefon olmadan yeni bir gün başlıyordu artık.
17 Şubat 2010 Kazım SABAN
Canım babam