Hey Gidi Gençlik

1945 yılıydı. Bizim
köyümüzün
kuzeyinde bulunan
takriben köyümüze
beş kilometre
mesafede olan
Karakoyunlu
Köyünde ablam
Pakize vardı.
Ablamın kayın
biraderi Zezey (Fevzi) ablamı çocukları ile birlikte kağnıyla bize getirdi. Mevsim son bahardı.
Öküzleri gündüz dışarıya bıraktık. Vakit akşam oldu öküzler gelmedi. Köyün etrafını, her tarafı
gezdik öküzleri bulamadık. Rahmetli Fevzi çok mal canlısıydı. Hemen telaşlandı. “Öküzleri
şimdiye kadar kurt parçalamıştır” dedi. Kadir ağabeyim, “Bu gece ne yaparsanız yapın öküzleri
bulun; yoksa bu adam kriz geçirir” dedi.
Amcaoğlu Kerim Saban’la öküzleri arıyoruz
Amcamın oğlu Abdülkerim ile atlara bindik, belki öküzler geri köylerine gitmiş olabilir düşüncesi
ile Karakoyunlu Köyü’ne gittik, öküz sahibinin kapısına vardık, ev sahibi eniştemiz olan Kemal
dışarı çıktı, biz atlardan inmeden at üstünde bekliyoruz. Durumumuza baktı. “Ne o hayırdır”
diye sordu.Biz de durumu anlattık. Kemal Fevzi’den(Zezey) daha fazla telaşlandı. “Öküzler gitti
desene, onları çoktan kurt parçalamıştır” dedi.
Kerim’in kaşeni (sevgilisi)
Bizim konuşmalarımızı içeriden duyan bir kız dışarı çıktı. Meğer bizim Kerim’in sevgilisiymiş. Biz
geri döndük köyümüze geldik. Ne oldu diye sordular, biz durumu anlattık. Kadir ağabeyim:
“Öyle at üstünde öküz bulunmaz, alın şu mavzerleri dağ yolundan gidin” dedi. Biz de öyle
yaptık, ikimiz de birer mavzer aldık, dağ yolundan Karakoyunlu istikametine yöneldik, bizim köy
sınırını geçtik, üçüncü dere diye adlandırdığımız mevkiye vardık; öküzlerin ikisi de orada geviş
alıp yatıyor. Tabi sevindik.
Kerim’in tekli
Kerim, bana “Buraya kadar gelmişken Karakoyunlu Köyü’ne gitmemek olmaz” dedi. Ben
“Uyumuşlardır boşuna gitmiş oluruz” dediysem de dinlemedi. Öküzleri kaldırdı , Karakoyunlu
köyü istikametine yöneltti. Öküzler köyü hedef aldı yürüdü, biz de peşlerinden takip ettik.
Köyün karşısındaki tepede birkaç mezarlık var. Biz orada oturduk, öküzlerin kapıya varıp
varmadığını gözetliyoruz. Kerim bana, “Öküzlerin kapıya varıp varmadığını nasıl anlayacağız
karanlıkta hiç bir yer gözükmüyor” dedi. Ben de “ Merak etme Kemal uyumuyor. Öküzler kapıya
varır varmaz hemen çırayı yakar öküzleri içeri alır. Biz de ışığı görünce hemen yürürüz” dedim.
Dediğim gibi oldu. Kemal koca bir çıra yaktı dışarı çıktı ve öküzleri içeri aldı. Biz hemen kalktık
yürüdük ve kapıya vardık “Kemal “diye çağırdık. Kemal öküzleri yerleştirip, soyunup, rahatça
yatmıştı. Hemen kalktı, don gömlek dışarı fırladı. “Buyurun, öküzler de geldi” dedi. Önceki
gittiğimizde buyurun falan yoktu. Şimdi iltifat bol. Biz de içeri girdik, gece yarısını geçmişti. Bize
taze tereyağı, bembeyaz petek balı ikram etti. Gece yarısı yemek yapacak değildi ya. Yorulup,
acıkmıştık.
Yemekler Kerim’in boğazından geçmiyor
Kerim’in pek boğazından aşmadı. Tabi gecenin o saatinde kızı görememişti. Ben iyice karnımı
doyurdum, ama Kerim, “Bu gece burada kalalım, sabahleyin gideriz” dedi. “Sabaha kalırsak
bizim köydeki Zezey kiriz geçirmez mi?” dedim. Öküzleri önümüze kattık, yola çıktık.
İğdebel’e dönüyoruz
Mevsim sonbahardı. Üşüdük ve yorulduk. Tepeye çıkınca Kerim bir el ateş etti, bana da ”sen de
sık” dedi ben de sıktım, Kerim bir daha sıktı. Bana da “Sen de sık, ben o kızı uykudan
uyandırmadan gitmem” dedi ama ben bir daha sıkmadım. Tepeyi aştık, orada bir kuyu var fakat
suyu yok. Burada biraz dinlenelim dedik, etraftan çalı, çırpı ve diken kuruları topladık bir ateş
yaktık, ateşin karşısına oturduk. İkimizde uyumuşuz, ateşte çalı çırpı yanıp bitince sönmüş. Bir
ara gözlerimi açtım ki tanyeri ağarmış. İyice de üşümüşüm. Hemen Kerim’i de uyandırdım,
öküzlerin key  yerinde, ikisi de oturmuş geviş alıyor. Hemen öküzleri kaldırdık , hızlı hızlı
köyümüzün yolunu tuttuk, sabah ezanı okunurken köye geldik. Zezey pencereden öküzlerini
görünce dışarıya fırladı çıktı ve çok sevindi. Bize defalarca teşekkür etti. Geceki yediğimiz soğuk
nedeniyle nezle olduk ve bir gün rahatsızlık geçirdik.

Yazan

Kazım Saban
Ben bu anılarımı yazarken, kendimi övmek veya başkasını karalamak niyetinde değilim. Mesela “Rüşvetçi Nahiye Müdürü” adlı anımda bahsettiğim müdürün hayatının son dönemlerindeki perişanlığını gördüm. Dürüst olmayan kimsenin sonunun iyi gelmeyeceğini ve dürüst insanın da sendelese de yıkılmayacağına inanmaktayım. Bu anılarımı çocuklarıma, torunlarıma ve okuyan diğer insanlara ibret olsun diye yazıyorum.
Kazım SABAN 5-Ocak-2009

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir