Ağabeyim Abidin’in Kayapınar Köyünden Evlenmesi

Diğer anılarımda da yazdığım gibi biz bir babadan
dört erkek ve dört kız olmak üzere sekiz
kardeştik. Küçük annemizden Abidin, Kazım,
Zülfiye vardı. Babamız hayatta iken çiftçilik
yapardı. Yıllık bir tutma(işçi) tutardı. Hasat zamanı
da üç aylığına iki tane tutma tutardı. Kardeşim
Hayri ile ben ilkokulda, köyümüzün okulu
olmadığı için köyümüze 20 kilometre uzaklıkta
bulunan Akpınar köyünde okuyorduk. Henüz
tarlada çalışabilecek durumda değildik. Abidin
ağabeyim bizden büyük olduğu için işçilerle
beraber çalışırdı ve çok yorulurdu. Babama bir
şey diyemezdi ama anneme sitem ederdi.
“Sevdiğiniz çocukları okutuyorsunuz beni
sevmediğiniz için okutmuyorsunuz.” derdi.
Babam 1940 yılı Kasım Ayının 16 sında Pazar günü vefat etti. İkinci Dünya Harbi vardı. Kadir
ağabeyim silah altındaydı. Türkiye savaşa ilen girmemişti ama her an girecekmiş gibi hazırlıklı
duruyordu. Abidin ağabeyim de 1924 doğumluydu ve daha 18 yaşında iken askere alınmıştı.
Hiç izin kullanmadan tam 48 ay (4 sene) askerlik yaptı ve 1947 yılında terhis oldup geldi. Yine
çiftçiliği eline aldı. Bizim de mali durumumuz düzeldi. Kadir ağabeyim “Abidin evlenmeyi hak
etti, ata binsin gezsin ailemize uygun bir aile kızı beğensin.” dedi.
Ağabeyim Uzunyayla’da.
Kapımızda bir safkan Arap atı, bir yarım kan Arap ve bir de yerli olmak üzere üç binek atı vardı.
Abidin ağabeyim yarım kan ata bindi. Pınarbaşı, Göksün taraarını gezdi. Düğünlerde o
zamanın geleneklerine göre at koşusu yaparlardı. Atı koşulara koydu, kendi de iyi binici idi. Dört
sene süvari olarak askerlik yapmıştı. Ata da bizzat kendi bindi. Katıldığı her koşuda at birinci
geldi. Etrafta atı da kendisi de iyi ün yaptı. Bu arada biri “Neden uzaklarda kız arıyorsunuz?
Kayapınar köyünde Hacı Zekeriyeler’den Ali Ağa(Kara Ali)’ nın yeni yetişme kızı var, ailesi de
size uygun; ama onlardan kız almak biraz zordur.” dedi. Kadir ağabeyim: “Abidin oraya gitsin,
kızı görsün beğenirse alma işini bana bırakın.” dedi. Abidin ağabeyim köydeki düğünü bahana
etti gitti, gördü ve konuştular. Kız “Babam bilir!” demiş. Kadir ağabeyim gitti, babasından istedi
ve iş oldu. Memlekette eşi görülmemiş bir düğünle gelini getirdik.
Gelin geldikten takriben bir sene sonra Abidin ağabeyimle ikimiz bir evde kalmaya başladık ve
takriben bir sene sonra ben askere gittim, iki sene askerlik görevimi yapıp geri geldim.
Askerden geldikten sonra rahatsızlandım. Kayseri’ye doktora gittim. Doktor muayene etti
zatürre teşhisi koydu. Bana gereken ilaçları verdi, altı ay çalışmamam ve her üç ayda kontrole
gitmemi söyledi. Eve geldim durumu söyledim, ağabeyim de yengem de (Behice) ” aman sen iyi
ol da hiç çalışma” dediler. Yanlarında hastalığı atlattım, iyi oldum.

Ağabeyimin bulunmaz karekteri
Bundan sonra da ağabeyim ticaret işleri ile meşgul oldu. Ticarette sansı açıktı, iyi kazanç
sağlıyordu. Parası yoktu ama parası olan tacirlerden fazla kazanıyordu. Doğru ve dürüst biri
olduğu için etrafta herkes itimat ederdi. Kimin parası varsa getirir ona emanet ederdi. Kesinlikle
yemin etmezdi, en büyük yemini “İnan ki böyledir !” demekti. Kim sıkışırsa yanına gelir para
isterdi. Kendisinde yoksa da parası olan birine gider, kedine lazımmış gibi para ister alır, o
sıkışan adamı boş göndermezdi.
En son tanık olduğum bir olay; sosyal güvencesi yok diye Ziraat bankasında bir döviz hesabı
açtırdım, hesap numarasını da çocuklara dağıttım; herkes elinden geldiği kadar hesaba
döviz yatırdı ve bir miktar döviz birikti. Bu arada sondaj işlerinde kalfalık yapan biri gelip para
istiyor, ay başında vereceğini söylüyor; abim de gidip bankadaki paraları çekip o adama veriyor,
ay başı da geçiyor, iki ay daha geçiyor para yok. Birini gönderiyor parayı versin diye. Adam
“Param yok bu ay veremeyeceğim.” diyor, bu arada bir ay daha geçiyor ve ağabeyim
hastalanıyor. Doktora gidecek para yok. “Ben gidip bu adamı bulayım, bir de fırça çekeyim,
parayı da alayım.” dedim. Ağabeyim “Hayır sen gitme!” dedi. Başkasını gönderdik parayı aldı
geldi. Adam gelip de bir teşekkür bile etmedi. “Böylesi adamların işini görüyosun, gelip de
sana bir teşekkür bile etmedi.” dedim. Ağabeyim “Boş ver o utandı da onun için gelmedi.” dedi.
Ağabeyimin hoş görüsü ve dürüstlüğü hakkında ne kadar yazsam bitiremem. Nur içinde yat
ağabeyciğim.

Yazan

Kazım Saban
Ben bu anılarımı yazarken, kendimi övmek veya başkasını karalamak niyetinde değilim. Mesela “Rüşvetçi Nahiye Müdürü” adlı anımda bahsettiğim müdürün hayatının son dönemlerindeki perişanlığını gördüm. Dürüst olmayan kimsenin sonunun iyi gelmeyeceğini ve dürüst insanın da sendelese de yıkılmayacağına inanmaktayım. Bu anılarımı çocuklarıma, torunlarıma ve okuyan diğer insanlara ibret olsun diye yazıyorum.
Kazım SABAN 5-Ocak-2009

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir